Hakkari’den İstanbul’a uzanan tiyatro sevdası
Bircan Değirmenci
DİYARBAKIR – 1970’li yıllar. Yer İran’ın Sakız kentindeki, devrimciler gömüldüğü için ‘hainler mezarlığı’ da denilen, Goristana Tayîle. Fakat mezarlık dümdüz edilerek parka çevrilmiş. Sadece bir türbe ve tüm heybetiyle bir ağaçtan başka hiçbir şey yok. 20 yıllık sürgün hayatından sonra elinde bir mum ve çiçekle gelip sevdasını çektiği Çinur’un yok edilmiş mezarında geçmişle hesaplaşmaya başlar: “Çinur! Hangi aşkın cenaze namazı kılındı ki anılar saf tutup hak helal etsin”
Hiç yabancısı olmadığımız bir hikaye değil mi?
Mezar taşından neden korkulur ki? Mezarı tahrip etmek geride kalanları cezalandırmak değil de nedir? Yıllarca yakınlarının kemiklerinin izini sürerek bir mezar taşı olsun diye ömrünü adayanların varlığından haberdar değil miyiz? Tıpkı varlığı kadar yokluğundan da korkulan Şeyh Sait ve diğerleri gibi.
Diyarbakır henüz seçim yorgunluğunu üzerinden atamamışken bayram-seyran, Amedspor’un şampiyonluk finali derken Amed Şehir Tiyatrosu’nun 9’uncusunu düzenlediği tiyatro festivali de üzerine eklenince nisan ayında şehir dolup taştı. Duhok’tan, Sakız’dan, Urmiye’den, Batman’dan, Van’dan, İstanbul’dan gelen oyunlar tiyatro severleri koltuklara mıhladı. Tarihi İskenderpaşa Konağı’nda açılışı yapılan, Çand Amed Kongre Merkezi, Amed Şehir Tiyatrosu ve Çand Ma’daki oyun ve söyleşilerle devam eden festival, Surp Giragos Kilisesi’nde Gomidas performansıyla finalini yaptı.
Festivalde yer alan oyunlardan biri de Nazmi Karaman’ın yukarıda sözünü ettiğimiz Çinûr adlı tek kişilik oyunuydu. Karaman’la Hakkari’den başlayıp İstanbul, Van ve Diyarbakır’a uzanan oyunculuk serüveni ve Çinûr oyunu hakkında konuştuk. Gelin hikayesine birlikte kulak verelim.
HAKKARİ’DE YOL BİR YERE GİTMİYOR
Nazmi Karaman 1978 yılında haritanın en uç kısmında yer alan, üç sınıra kapısı açılan, gazetelerin bir gün sonra geldiği, devletin sadece güvenlik amacıyla hatırladığı Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde dünyaya gelir. Ticaretle uğraşan bir baba ve evde çalışan annenin 11 çocuğundan biridir. Ortaokula kadar ilçeden dışarı çıkmayan ama hayallerinde hep büyük bir vilayete gitmek olan Karaman, endüstri meslek lisesini kazanınca ilk defa Hakkari’ye gider.
“Daha önce Yüksekova’dan hiç çıkmamıştım. Hakkari il olduğu için doğal olarak çok büyük bir yer olarak tahayyül etmiştim.”
Hayallerine göre iki yıl Hakkari’yi dolaşacak, üçüncü yıl bunu tekrar edecek ve lise bitmiş olacaktı. Fakat hayalleri suya düşmüştü. Çünkü Hakkari’nin tamamını dolaşmasına sadece bir gün yetmişti
“Artık gözümde ne kadar büyütmüşsem… Oysa ki Yüksekova’da bir yol Şemdinli’ye, bir yol Esendere’ye, İran’a, Irak’a gidiyor. Hakkari’de yol bir yere gitmiyor.”
TİYATRODA TEK BAŞINA
‘Ben burada ne yapacağım?’ diye kara kara düşünürken okuldan bir arkadaşından gençlerle tiyatro yapmak üzere şehre gelen bir tiyatro hocasının varlığından haberdar olur.
“Ben ne anlarım tiyatrodan? diyerek gitmek istemedim ama arkadaşım ısrar etti. Bir kahvehanede toplanmışlardı. Hoca onlarla konuşuyor ama ben hiç oralı değilim. Sonra isimleri yazdı. Bana da adımı sordu. Ben de utangaç bir çocuktum. Kekeleyerek adımı söyledim. Arkadaşıma kızdım. O da ‘gelip gideriz işte ne olacak’ dedi. Daha ilk günden tiyatro okumaları yapmaya başlayınca çok sevdim. Dedim tamam artık, üç yıl yapacağım şeyi buldum.”
Annesinin taklit yeteneği ve ilkokuldayken okula gelen bir illüzyon gösterisi dışında tiyatroya ilişkin hiçbir şey izlememiş olan Karaman tiyatroya ilk adımını atmıştır.
Birlikte başladığı gençler bir süre sonra sıkılıp tiyatroyu bırakır. Hoca da tayini çıkıp başka yere gidince tiyatroda bir başına kalır. Bir kültür merkezinin sahnesini kullanarak, Sümbül Amatör Tiyatro grubunda oyun yönetmeye başlar. Devlet Tiyatrosu’nun oyunlarını takip eder, onlardan oyun tekstleri ister.
ÜÇ ÇUVAL KOSTÜM
Alaaddin’in Sihirli Lambası adlı çocuk oyununu sahnelemeyi planlar lakin kostümleri nereden bulacağına dair hiçbir fikri yoktur. Devlet tiyatrosuna sorar, onlar da Ankara’ya dilekçe yazmasını önerir. Bir ay sonra Ankara’dan ‘gelip kostümleri alabilirsiniz” cevabı gelince hemen biletini Ankara’ya keser.
“Devlet tiyatrosundaki kostüm sorumlusu “Bugün git, iki gün sonra gel” deyince “Ben zaten Hakkari’den geliyorum. İki gün sonra gelemem” dedim. Durup şaşkınlıkla yüzüme baktı. ‘Hakkari’den mi? Tiyatro mu yapıyorsunuz?’ diye sordu. ‘Evet’ cevabını alınca, ‘Gel ilk önce beraber yemek yiyelim’ dedi.
Sonra da bana içerisinde çeşitli kostümlerin olduğu üç tane çuval vererek hibe ettiklerini söyledi.”
KONSERVATUAR İÇİN YAŞINI KÜÇÜLTTÜ
Liseyi bitirip Yüksekova’ya döndükten sonra bir süre daha tiyatro yapmaya devam eder.
“90’lı yıllardı. Kürtçe yasak olduğu için Türkçe oynuyorduk. Her yaştan insan izlemeye geliyordu.”
Kimlikte iki yaş büyük yazıldığı için askerlik çağı erken gelince 18 ay askerlik yapar. Askerden sonra bir dükkan açar, ticarete atılır ve yaşam kurgusuna göre sırada evlilik vardır.
Fakat içinde bir yerlerde sebebini bilmediği bir boşluk vardır. TV’de sanatçıların hayatlarına ilişkin izlediği belgeselde geçen şu cümle birden aydınlanma yaşamasına sebep olur.
“Bazı insanlar yeteneklerinin farkına varır, hayallerinin peşinden koşar, bunu geliştirir. Farkına varamayanlar ise bu yetenekleriyle birlikte ölüp giderler.”
“Bu cümle bir nevi hayatımın dönüm noktası oldu. Ben hangisi olacaktım? İstanbul’a gitmek istiyorum ama beni neyin beklediğini bilmediğim için korkuyorum. Hemen konservatuarı araştırdım. Üniversite sınavının birinci aşamasını kazandıktan sonra özel yetenek sınavıyla giriyorsun. Yaşımın büyük olması sorun oldu. Ailemi mahkemeye verip dava açtım. Van’a kemik testine gittim. Heyetteki doktor ‘Sen askerden kaçmak için mi yaşını küçültüyorsun?’ dedi. ‘Ben askerliğimi yaptım, konservatuara girmek için belli bir yaş sınırı var, benimki tamamen tiyatro sevdası’ dedim. Sonra Ankara’ya gittim, bir ay kurs alıp çalıştım. Konya Selçuklu Üniversitesi’ne girebildiğimi gördüm.”
KAN DAVASINDAN MI KAÇTIN?
Konya’daki sınavda Hakkari’den geldiği öğrenilince ilk sordukları soru “Sizin orada terörist var mı?” olur.
“Çok faşist zihniyetli bir yerdi. Neyse zaten orası olmadı. Sonra tekrar Ankara’ya döndüm. Tesadüfen çocuk tiyatrosu sahneleyen Çan Tiyatrosu tabelasını gördüm. İçeri girip oyuncu olmak istediğimi söyledim. Ve Hakkari’den geldiğimi söyleyince sahibi bana dönüp ‘Kan davanız mı var? Bu yüzden mi kaçıp geldin buralara? Varsa şimdiden söyle, başımız belaya girmesin’ dedi.”
VİZONTELE’DE ‘SOSYAL FAŞİST’İ OYNAR
İki yıl boyunca Ankara’daki belediyelerde diksiyon ve şan derslerine katılır. Çan Tiyatrosu, Türkçesi bozuk olduğundan çocukları eğlendirmek için animasyonlara göndermeye çekinir. Sonra bir gün Spider Man olarak gider. Yetkili kadın içinde değerlendirme puanı ve para olan mühürlü zarfı kapatıp verir. “Geldim tiyatroya, ben de merakla bekliyorum. ‘Bundan sonraki bizim bütün etkinliklerimize Nazmi gelsin’ diye not yazmış. Gittiğim etkinliklerde bir baktım normalde yiyip içip dedikodu yapan veliler her şeyi bırakmış beni izliyorlar. Meğerse şiveli konuşmam onlara eğlenceli gelmiş.”
2 yılın ardından Yüksekova’ya döndüğünde yerel radyo ve TV’lerde çalışır, kamerasını alıp köylere giderek kısa skeçler çeker. Vizontele Tuuba’nın çekimleri vardır. O filmde sosyal faşistlerden birini oynar, repliği yoktur.
‘ŞİVENİ DÜZELT, MEZUN EDELİM’
İstanbul’da yaş sınırı olmayan Pera Güzel Sanatlar Akademisi’ni duyunca soluğu İstanbul’da alır. Vizontele Tuuba’dan aldığı parayla okulun bir yıllık peşinatını öder. Kendine bir ev tutar ve iyi hazırlandığı sınava girer. Sınavı yapan beş hocadan dördü şiveli konuştuğu için eksi puan verir.
“Bölüm Başkanı Nesrin Kazankaya beni çağırdı. ‘Oğlum, diğerleri eksi verdi ama senin oyunculuğun güzel, heveslisin, isteklisin. Diksiyonunu düzeltmen için sana bir yıl mühlet veriyorum. Düzeltirsen yolumuza devam eder, 4 yıl sonra mezun ederim’ dedi. Canla başla çalışmaya başladım. Oyunculuk dersinde haftada bir tirat götürmem gerekirken ben 4 tirat götürdüm. Sürekli sahnedeydim. Çünkü bu eğitimi almak benim için çok önemliydi. Birinci dönem daha bitmeden bütün hocalar ‘Hocam iyi ki Nazmi’yi almışsınız’ dediler. İki yıl Levent Öktem’e asistanlık yaptım. 4 yılın sonunda mezun oldum.”
ANADİLİNDE TİYATRONUN BÜYÜSÜ
Okula devam ederken Mezopotamya Kültür Merkezi’ne (MKM) gider. İlk defa Kürtçe tiyatroyla tanışır.
“Daha önce 1998’de birkaç aylığına İstanbul’a geldiğimde MKM’ye gitmiştim. Beyazlar giyinmiş Teatra Jiyana Nu (TJN) oyuncuları Generalê Teneke (Teneke General) oyununu sahneliyordu. Büyülenmiştim. Ve ben hayatımda ilk defa ana dilimde bir oyun izliyordum. İçime sıcak bir su dökülmüştü, yanıyordum adeta. O kadar büyük bir özlemdi ki. Daha sonra 2003 yılında Pera’da okurken yeniden TJN’de başladım. Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü’nde oynadım. Çeşitli projelerde hem yardımcı yönetmen hem oyuncu olarak yer aldım. Duvar adlı bir oyun çıkarttım. Turnelere gittik. Kürtçe tiyatro yapmanın mutluluğunu yaşıyordum. Okuldan öğrendiklerimi MKM’deki atölye çalışmalarında ders olarak verdim.”
BKM MUTFAK’TA TELEVİZYONLA TANIŞIR
Ardından 2006 yılında açılan BKM Mutfak’a yeni alımların olduğunu duyar. Sınava girer ve burada devam etmeye hak kazanır.
“BKM’nin üst katında mutfak, alt katında da Yılmaz Erdoğan’ın ders verdiği atölye vardı. Meral Okay, görüntü yönetmeni Uğur İçbak gibi çok farklı hocalar ders vermeye geliyordu. Yılmaz Erdoğan’la Vizontele Tuuba’dan tanışıyorduk ama muhabbetimiz yoktu. Tam anlamıyla orada tanışmış olduk. Mutfakta ufak bir sahne ve bir de bar vardı. Oyuncular aynı zamanda barda çalışıyordu. Skeçler hazırlıyor, mutfakta oynuyorduk. İlk seanslarda biz milleti zorla çağırıyorduk. Sonra bu işi televizyona taşıyınca epey ilgi gördü. Hatta hatırlıyorum İzmir’e turneye gitmiştik. Havaalanına indiğimizde herkes koşup etrafımızı sarıp fotoğraflar çektirmişti. Çok şaşırmıştık.“
SAHNE VE SİNEMA FİLMLERİ
BKM’de çalışırken film projeleri de gelir. Çok Filim Hareketler Bunlar, Kazım Öz’ün yönettiği Bahoz, Yılmaz Erdoğan’ın Neşeli Hayat filminde rol alır. İsviçre yapımı Köpek ve Al Şafak adlı iki filmde oynar. Orhan İnce’nin çektiği Kürtçe uzun metrajlı Hevî (Umut) adlı filmde Yavuz Akkuzu ile birlikte oynarken Yılmaz Özdil’in Afaroz adlı bir kısa filminde rol alır. 2011 yılına kadar devam ettiği BKM’de haftanın 6 günü yoğun bir tempoyla çalışır.
“BKM’de Çok Güzel Hareketler projesi dahilinde birleşmiştik. Sonrasında herkes kendi işini dışarıda yapmaya devam etti. BKM’nin kadrolu oyuncuları diye bir algı var. Oysa ki öyle bir şey yok. Orası tiyatro ve film projeleri yapan bir yer. Gerektiğinde yine gidip çalışabiliyoruz.”
BKM’nin ardından TJN’de Sevgili Doktor oyununu çıkartır. Tiyatro Pera’da Zeynep Özden’in yönettiği Ter, Yücel Erden’in yönettiği Barakalar ve Saraylar oyunuyla sahneye çıkar.
KAYYIMA RAĞMEN TİYATRO
Van’da Nuda Kültür Merkezi’nde Kürtçe tiyatro yapmak isteyen gençlerin eğitmen ihtiyacını duyunca Van’a gider.
“2016’nın sonlarıydı. ‘Gelir misin?’ dediler. İstanbul’dayım, kurulu düzenim var ama bir yandan da orada Kürtçe tiyatro yapmak aklımı çeliyor. Oradaki gençlerin heyecanına ortak olmak, burada öğrendiklerimi onlara aktarmak cazip geldi. Çünkü bir sürü zahmetli süreçten geçince onlarla empati kurabiliyorsun. Çok fazla düşünmeden kabul ettim. Elimden ne gelirse yapmak için gittim. Çoğunu tanıdığım 16-17 kişiydi. Ders vermeye başladım. 2 ay sonra ne yazık ki kayyum geldi. Arkadaşlar ‘Seni buraya kadar çağırdık ama durum malum. İstersen gidebilirsin’ dediler. ‘Ben buraya gelmişim. Bir oyun çıkartmadan gitmem’ dedim. Çünkü benim kafamdaki plan burada oyuncu yetiştirip Van Büyükşehir Tiyatrosunu kurmak için bir altyapı oluşturmaktı. Bernarda Alba’nın Evi oyununu 25 kadınla çıkarttım. Oyun Diyarbakır’da sahnelendi.”
Kayyum tüm kurumlara el atınca Van’da kalma imkanı da ortadan kalkar. Tekrar İstanbul’a dönerek TJN’de Dario Fo’nun Beru adlı oyununu sahneler. Lakin Van’daki öğrencilerini unutmaz. 5 yıl boyunca her yıl Van’a giderek oyun çıkartır.
“Elbette oradaki öğrencilerin de büyük çabaları, istekleri var. Şu an orada bir tiyatro salonu var ve Kürtçe tiyatro yapıyorlar. Bu beni çok gururlandırıyor.”
HİNEK HENEK VE DİYARBAKIR
Bu sırada DAİŞ saldırısına uğrayan Ezidi bir ailenin hikayesini anlatan Karaman’ın çektiği Palamut adlı kısa film Moskova Film Festivali’nde gösterilir.
2020’de pandemi patlayınca Kürt tiyatrocular Diyarbakır’da Hinek Henek adlı bir komedi skeç projesini hayata geçirmeye çalışır.
“Rugeş (Kırıcı) geldi yine başımın belası. Projeden söz edip benim de yer almamı istedi. Ben artık İstanbul’da devam etmek istediğimi söyleyip çok sıcak bakmadım. ‘En azından şimdilik dört bölüm çekeceğiz. Gelsen güzel olur’ diye ısrar edince kabul ettim. Yavuz Akkuzu ile birlikte yönettik. 4 bölüm çektik. Ekstradan skeçleri de yazıyordum. Sonra baktım, yine kalmışım, gidemiyorum.”
Skeçler ve tiplemeler seyirciden ilgi görünce 4 bölüm olarak başlanan proje iki yıl devam eder.
“Çok zor şartlarda çalıştık ama hem proje güzeldi hem de ben biraz zoru sevdiğimden Diyarbakır’da kalmaya devam ettim.”
TEATRA BA İLE KÜRTÇE TİYATRO TOHUMLARI EKİLİR
İdeallerinin peşinden gitmeye devam eden Karaman bu kez bağımsız tiyatroculara çatı olmak için Diyarbakır’da Teatra Ba’yı kurar. Amacı Bitlis, Siirt, Dersim, Şırnak Cizre gibi Kürtçe tiyatro yapılmayan yerlerde oyunculara alan açmak.
“Ba, rüzgar demek. Kürtçe tiyatro rüzgarını her yerde estirmek istiyorum. Tabii ki bu biraz da zaman gerektiren bir şey. Örneğin projeye destek bulursam gidip üç ay Cizre’de kalacağım. Bir duyuru yapıp atölye çalışmalarıyla tiyatroya meraklı gençleri toplayacağım. Onlara oyunculuk, ses, nefes gibi eğitim çalışmalarıyla üç ayın sonunda bir oyun çıkartmayı düşünüyorum. Oyunu Teatra Ba adına o ekip orada oynasın. Bir süre sonra onlar yetiştiği zaman artık kendi oyunlarını da oynamaya başlayacak. Bana da gerek kalmayacak. Her sene dönüşümlü olarak her yere gidip Kürt tiyatrosunu kurup, temellerini atmak istiyorum. Yani çıkış noktası öyle. Ama bu ekibin de tabii ki tiyatro ahlakıyla sağlam ve disiplinli gitmesi için bazı prensipleri olacak. O gençlere umut olurken ben de manevi anlamda güçleniyorum. Kürt diline, sanatına bir hizmetim oluyor. Çünkü her yerde zaten sansüre uğruyoruz. Sahne vermiyorlar, oyunlarımız yasaklanıyor. En azından bu projeyle oradaki gençlerle attığımız tohumlar filizlensin istiyorum. Ben 30 yılımı verdim. 20 yıl İstanbul’da kaldım. Çok zorlandığım zamanlar oldu, o gençler öyle olmasın. Yani orada kendi ana dillerinde oynasınlar. Açıkçası biraz da öncülük etmek istiyorum.”
ÇİNÛR, İLK SOLO OYUN
Nazmi Karaman geçtiğimiz yıl Amed Tiyatro Festivali’nde Tahran Üniversitesi’nde kürsüsü olan Ghodbedin Sadeghi ile tanışır. 70’e yakın oyun yazan Sadeghi’den Çinûr’un hikayesini dinler. Uzun yıllardır tek kişilik bir oyun yapmak isteyen Karaman, Sadeghi’den teksti göndermesini rica eder. Farsça yazılan metni Cumhur Ölmez Kürtçe’ye çevirir. Şilan Alagöz’ün yönettiği oyun, 1953 yılında İran’da kurşuna dizilerek katledilen Çinûr adlı bir kadının sürgüne gönderilen eşinin 20 yıl sonra İran’a dönüşünde yaşananlara odaklanıyor. İran’a dönen oyun kişisi, Çinûr’un mezarının yok edildiğine tanık olur ve bu tanıklık bize hem aşkı hem de Kürtlerin yaşadığı trajediyi hatırlatır.
“Her şeyden önce edebi bir dille yazılmış zor bir oyundu. Doğal olarak bir kadının hikayesini anlatmak, çünkü geride erkek kalmış ve eşi darbe döneminde kurşuna dizilmiş, 20 yıl boyunca onu rüyasında yaşayan, ona bağlı kalan birini oynamak çok zordu. Bir de işe bir kadın gözüyle bakmamız gerekiyordu. Ben de ilk defa tek kişilik solo bir oyun oynuyordum. Bizim ekipte yönetmen, yönetmen yardımcısı, dekor ve kostüm hep kadın arkadaşlar olduğu için, onlarla ortaklaşıp o hassasiyetleri göz önünde bulundurarak daha anlamlı ve güzel bir şey çıkardığımıza inanıyorum”
Müziklerini Ramîn Rebi’nin yaptığı oyunun kostüm tasarımı Beyan Bahmanî’ye, dekor tasarımı Sidar Aslan’a ait. Roni Ekinci’nin afiş tasarımını yaptığı oyunda şarkıları Mesut Geveri ve Sarya seslendirir.
1 Aralık’ta prömiyerini yapan oyun Amed Tiyatro Festivali’nde izleyiciyle buluştu.
Karaman’ın oyunu muhalif, seslerini duyuramayanların projelerine destek veren CultureCIVIC’dan destek alıyor.
“Projeye fon bulunca biraz daha rahat tiyatro yapma imkanımız oldu. Bugünün ekonomik koşullarında tiyatro yapmak gerçekten çok zor. Çünkü bilet fiyatını yüksek tuttuğun zaman alım gücü yok. Az tuttuğun zaman da zaten dönmüyor, yükseltemiyorsun. Projede Van, Batman, Mardin, İzmir, Ankara ve İstanbul olmak üzere 20 gösteri yazmıştım.”
ÇİNÛR İSTANBUL’DA
Oyun İstanbul’da 4 Mayıs’ta Kadıköy Boğa Sahnesi saat 20.30’da, 5 Mayıs’ta Cihangir Tatavla Sahne’de saat 19:00’da izleyiciyle buluşacak. Kürtçe bilmeyen izleyiciler için üst yazı kullanılacak. Karaman, 20 gösterimi tamamlayıp projeyi teslim ettikten sonra da oynamaya devam edecek. Önümüzdeki sezon Avrupa turnesi yapmayı planlıyor.
“Oyunda her ne kadar İran’daki Şah dönemindeki askeri darbe anlatılsa da şu an bile günümüzde aynı şeyleri yaşıyoruz. Hala katliamlar, darbeler oluyor. Hala insanlar sürgüne gidiyor, okyanuslarda mülteciler boğuluyor, çocuklar öldürülüyor. Hiçbir şey değişmedi yani. O yüzden ben bu oyunun büyük bir kesimle, özellikle Kürt seyirciyle buluşmasını çok istiyorum. Çünkü bu bizim hikayemiz.”
(KÜLTÜR SANAT SERVİSİ)